3 Şubat 2015 Salı

#3 - Mitler - Bölüm 3

Uyanan Dünya ve Sonsuzluk Kuyusu

Bu bölüm Wetlands’deki Deepwater Tavern’de, Stormwind’deki Royal Library’de ve Tanaris’teki Tavern of Time’da bulunan “The Waking World and the Well of Eternity” isimli kitaptan alınmıştır.


“Orklar ve İnsanlar İlk Savaş’ta karşı karşıya gelmelerinden on binlerce yıl önce, Azeroth dünyası denizin çevirdiği tek bir dev kıta halindeydi. Kalimdor olarak bilinen bu kıta, uyanan dünyanın vahşi elementleri arasında hayatta kalmak için rekabet eden, bir grup farklı ırk ve yaratıklara ev sahipliği yapıyordu. Karanlık kıtanın merkezinde göz kamaştırıcı enerjilere sahip gizemli bir göl bulunuyordu. Sonraları “Sonsuzluk Kuyusu” olarak adlandırılan göl, dünyanın sihirli ve doğal gücünün de gerçek kalbiydi. Dünyanın ötesindeki sonsuz Muhteşem Karanlık’ın güçlerini alan Kuyu, mistik bir kaynak gibi davranarak, güçlü enerjilerini dünyanın dört bir yanına, şaşılacak hayat biçimlerinde hayatı beslemek için yayıyordu.


Sonsuzluk Kuyusu (Well of Eternity)
Zamanla ilkel bir insansı kabile, dikkatli bir şekilde büyüleyici gölün kıyılarına gelmişti. Kuyu’nun ilginç enerjileri tarafından çekilen bu yabani, göçebe insansılar, Kuyu’nun huzur verici kıyılarında küçük evler inşa ettiler. Bir süre sonra Kuyu’nun kozmik gücü, kabileyi etkiledi ve onları güçlü, bilge ve neredeyse ölümsüz kıldı. Kabile kendi ana dillerinde “yıldızların çocukları” anlamına gelen Kaldorei ismini aldı. Gelişen toplumlarını kutlamak için gölün çevresinde muhteşem binalar ve tapınaklar inşa ettiler.


Kaldorei (Night Elves)
Kaldorei, ya da sonradan bilinecekleri isimleriyle Gece Elfleri, Ay Tanrısı Elune’ye taptılar ve kendisinin gün boyunca Kuyu’nun ışıldayan derinliklerinde uyuduğuna inandılar. İlk gece elfi rahip ve kâhinleri, Kuyu’yu doyumsuz bir merakla araştırdılar. Gece elfleri, toplumları büyüdükçe, Kalimdor’u keşfettiler ve diğer sakinleriyle karşılaştılar. Onları durduran tek yaratıklar, kadim ve güçlü ejderlerdi. Bu muhteşem yılansı yaratıkları genellikle inzivaya çekilmişlerdi, ancak bildikleri toprakları potansiyel tehditlerden korumak için ellerinden geleni yaptılar. Gece elfleri, ejderlerin dünyanın koruyucuları olduğunu keşfetmiş, ejderlerin ve onların gizemlerinin rahatsız edilmemesinin en mantıklı hareket olduğunu kabul etmişlerdi.


Gece elflerinin merakı, onların bir grup güçlü varlıkla karşılaşması ve dost olmasına neden oldu. Bunlardan biri de ilkel ormanların güçlü yarı tanrısı Cenarius’tu. Cömert Cenarius, meraklı gece elfleriyle giderek yakınlaştı ve zamanının büyük bir bölümünü onlara doğal dünya hakkında bilgiler öğretmekle geçirdi. Huzurlu Kaldorei, Kalimdor’un yaşayan ormanlarıyla arasında güçlü bir empati kurdu ve doğanın ahenkli dengesiyle mutlu oldu.


Cenarius
Sonsuz çağlar geçtikçe, gece elflerinin uygarlığı hem alan hem de kültürel anlamda genişledi. Tapınakları, yolları ve evleri, karanlık kıtanın genişliği üzerine yayıldı. Gece elflerinin güzel ve yetenekli kraliçesi Azshara, Kuyu’nun kıyısına, hizmetkârları ve mücevherle döşenmiş holleriyle büyük ve ihtişamlı bir saray yaptırdı. Quel’dorei veya Soylu Doğanlar olarak nitelendirdiği hizmetkârları, onun her emrine uydular ve kendi ırklarından geri kalanlardan daha muhteşem olduklarına inandılar. Her ne kadar Kraliçe Azshara, tüm gece elfleri tarafından seviliyor olsa da, Soylu Doğanlar, geri kalanlar tarafından gizlice kıskanılıyor ve hoşlanılmıyorlardı.


Quel'Dorei
Sonsuzluk Kuyusu’na karşı rahiplerin merakını paylaşan Azshara, Soylu Doğanlar’a Kuyu’nun gizemlerini ve dünyadaki gerçek amacını ortaya çıkarmayı emretti. Soylu Doğanlar, kendilerini işe gömdüler ve Kuyu’yu durmadan araştırdılar. Zamanla Kuyu’nun kozmik enerjilerini işleme ve kontrol etme yeteneğine sahip oldular. Soylu Doğanlar, deneyleri ilerledikçe yeni buldukları bu güçleri kendi zevklerine göre yaratmak veya yok etmek için kullanabileceklerini fark ettiler. Dikkatsiz olan Soylu Doğanlar, ilkel sihirle karşılaştılar ve onun egemenliğine kendilerini adadılar. Buna rağmen bu sihrin, eğer sorumsuzca kullanılırsa, çok tehlikeli olacağını kabul ettiler. Azshara ve Soylu Doğanlar, bu büyü güçlerini dikkatsizce kullanmaya başladılar. Cenarius ve gece elfleri bilgeleri, böylesine dengesiz bir büyü sanatıyla oynamanın tek sonucunun bir felaket olacağını söyleyerek uyarıda bulundular. Buna rağmen Azshara ve takipçileri, inatçı bir şekilde ortaya çıkan bu güçlerini geliştirmeye devam ettiler.

Kraliçe Azshara
Güçleri geliştikçe, Azshara ve Soylu Doğanlar’da belirgin bir değişiklik oluştu. Kibirli ve uzak olan bu üst seviye, diğer gece elflerine karşı duygusuz ve zalim olmaya başlamıştı. Azshara’nın bir zamanlar hayran eden güzelliğine karanlık bir perde çekilmişti. Kendisini sevdiklerinden uzaklaştırmaya ve sadece güvendiği Soylu Doğan rahipleriyle görüşmeye başladı.

Zamanının çoğunu şamanizmin ilkel sanatını araştırmakla geçirmiş olan Malfurion Stormrage ismindeki genç bir bilge, korkunç bir gücün Soylu Doğanlar’ı ve sevdikleri kraliçelerini çürüttüğünden şüphe etmeye başladı. Karşısına çıkacak olan kötülüğü düşünememesine rağmen, gece elflerinin hayatlarının sonsuza def değişeceğini biliyordu…” 

Kadimlerin Savaşı

Bu bölüm, Scarlet Monastery’deki The Athenaeum’da, Darnassus’taki Craftsmen’s Terrace’da, Stormwind City’deki The Park’taki tavernada bulunan “The War of the Ancients” isimli kitaptan alınmıştır.


“Soylu Doğanlar’ın büyüleri dikkatsizce kullanması, Sonsuzluk Kuyu’sundan çıkan enerji dalgalarının Büyük Karanlığın Ötesi’ne gitmesine neden oldu. Akmakta olan bu enerji dalgaları, korkunç uzaylı zihinlar tarafından hissedildi. Tüm hayatın Büyük Düşmanı, Dünyaların Yıkıcısı Sargeras, bu güçlü dalgaları hissetti ve enerjinin kaynağına doğru çekildi. Azeroth’un bu ilkel dünyasını gizlice gözetleyen ve Sonsuzluk Kuyusu’nun sonsuz enerjisini hisseden Sargeras, doyumsuz bir açlık tarafından ele geçirilmişti. İsimsiz Boşluk’un büyük karanlık tanrısı, bu yavru dünyayı yok etmeye ve enerjilerini almaya karar verdi.

Sargeras, devasa Yanan Lejyon’unu topladı ve hiçbir şeyin farkında olmayan Azeroth’a ulaştı. Lejyon, evrenin uzak köşelerinden getirilen milyonlarca inleyen iblisten oluşuyordu ve bu iblisler zafer için açlık çekiyorlardı. Sargeras’ın komutanları Archimonde the Defiler ve Mannoroth the Destructor, şeytani kölelerini saldırıya hazırladılar.

Kendi sihrinin onu kendinden geçirmesiyle şaşkına uğramış olan Kraliçe Azshara, Sargeras’ın inkâr edilemez gücüne yenik düştü ve kendi dünyasına girmesine izin vermeyi kabul etti. Hatta onun Soylu Doğan uşakları bile kendilerini büyünün inkâr edilemez yıkımına vererek Sargeras’a kendi tanrıları olarak tapmaya başladılar. Soylu Doğanlar, Lejyon’a olan bağlılıklarını göstermek için kraliçelerine, Sonsuzluk Kuyusu’nun derinliklerinde geniş ve dönüp duran bir geçit açmakta yardım ettiler.


Saldırıya uğrayan Sonsuzluk Kuyusu
Sargeras tüm hazırlıklarını tamamladığında, Azeroth’un yıkıcı istilasına başladı. Yanan Lejyon’un savaşçı iblisleri dünyaya Sonsuzluk Kuyusu’ndan geçerek saldırdılar ve gece elflerinin uyuyan şehirlerini kuşattılar. Archimonde ve Mannoroth tarafından yönetilen Lejyon, Kalimdor’un topraklarına yayıldı ve geride sadece kül ve keder bıraktı. İblis büyücüler, Kalimdor’un tapınaklarının zarif kulelerine yağan cehennemlik göktaşlarına benzeyen yakıcı şeytanları çağırdılar. Doomguard olarak da bilinen yakan ve kan akıtan bir grup katil, Kalimdor’a saldırdı ve yollarına çıkan herkesi katletti. Vahşi ve şeytani felhound sürüleri, kırsallarda rakipsiz bir şekilde yıkıp geçti. Buna rağmen cesur Kaldorei savaşçılari, kadim vatanlarını savunmak için saldırdılar. Lejyon’un acımasız saldırısının öncesinde, topraklarını santim santim vermeye zorlandılar.


Kuşatılmış insanlarına yardım bulma görevi Malfurion Stormrage’e düşmüştü. Soylu Doğanlar’ın sihrini kullanan Illidan isimli bir kardeşi de bulunan Stormrage, üst sınıftaki artan yozlaşmadan dolayı oldukça sinirliydi. Illidan’ı tehlikeli takıntılarını terk etmeye ikna eden Malfurion, Cenarius’u bulmak ve bir direniş gücü kurmak için yola çıktı. Genç ve güzel rahibe Tyrande, Elune’nin adına kardeşlere eşlik etmeyi kabul etti. Her ne kadar Malfurion ve Illidan, rahibe Tyrande için büyük bir sevgi besleseler de, Tyrande’nin kalbi sadece Malfurion’a aitti. Illidan, kardeşinin Tyrande’ye karşı yeşeren aşkına içerliyor, ancak aşk acısının, sihre olan takıntısının yanında hiçbir şey olmadığını biliyordu.


Sihrin güçlendiren enerjilerinden bağımsız olarak büyüyen Illidan, Kuyu’nun enerjilerini bir kez daha kullanmak için büyüyen açlığını kontrol etmekte zorlanıyordu. Buna rağmen Tyrande’nin sabırlı desteğiyle birlikte kendini dizginlemeyi ve kardeşine inzivaya çekilmiş olan yarı tanrı Cenarius’u bulmakta yardım etmeyi başarıyordu. Hyjal Dağı’ndaki kutsal Moonglade’de ikamet etmekte olan Cenarius, gece elflerine kadim ejderleri bulmakta ve Azeroth’u korumak için kendilerine katılmayı sağlamakta yardım etmeyi kabul etti. Muhteşem kırmızı ejder Alexstrasza tarafından yönetilen ejderler, cesur ordularını iblislere ve onların şeytani ustalarına karşı saldırtmayı kabul etti.

Cenarius, büyülü ormanların ruhlarını çağırarak kadim ağaç-insanlardan bir ordu topladı ve onları cesur bir yer saldırısyla Lejyon’un karşısına çıkardı. Gece elflerinin müttefikleri Azshara’nın tapınağı ve Sonsuzluk Kuyusu’na doğru ilerlerken büyük bir savaş patlak verdi. Malfurion ve yandaşları, yeni buldukları müttefiklerin güçlerine rağmen, Lejyon’un sadece kas gücüyle yenilemeyeceğini farkettiler.

Azshara’nın başkentinin etrafındaki devasa savaş devam ederken, sanrılı kraliçe Sargeras’ın gelişini bekledi. Lejyon’un lordu, Sonsuzluk Kuyusu’ndan yıkılmış dünyaya geçmeye hazırlanıyordu. Onun devasa gölgesi Kuyu’nun yüzeyine giderek yaklaştıkça, Azshara en güçlü Soylu Doğan takipçilerini topladı. Sadece onların büyülerini bir arada bağlayarak, tek odaklanmış bir büyüyle Sargeras’ın geçebileceği kadar büyük bir boyut kapısı yapabilirlerdi.

Savaş, Kalimdor’un yanan topraklarında devam ederken, bazı korkunç olaylar yaşandı. Bu olayın detayları zamanla kaybolmuş ancak bilinen şu ki, Dünya’nın hâkimiyeti verilen dragon Neltharion, Yanan Lejyon’a karşı yapılan savaş sırasındaki kritik bir atakta çılgına dönmüştü. Kara derisi ayrılmaya başlamış, alev ve öfke bu yarıklardan ortaya çıkmıştı. Adını Ölümkanadı (Deathwing) olarak değiştiren Neltharion, kendi ırkına karşı geldi ve diğer beş ejderi savaş alanında uzaklaştırdı.

Ölümkanadı (Deathwing)
Ölümkanadı’nın ani ihaneti o kadar yıkıcı oldu ki, diğer beş ejder hiçbir zaman gerçekten iyileşemedi. Yaralı ve şokta olan Alexstrasza ve diğer kutsal ejderler, ölümlü müttefiklerini bırakmak zorunda kaldı. Malfurion ve yanındakiler, sayıca az kalmıştı ve devam eden katliamdan ucu ucuna kurtulmuşlardı.

Malfurion, Sonsuzluk Kuyusu’nun iblislerin fiziksel dünyayla olan tek bağı olduğunu ve yıkılması gerektiğine inandı. Yandaşları, Kuyu’nun kendi ölümsüzlük ve güçlerinin kaynağı olduğunu bilerek, böyle ani bir karar karşısında dehşete düştüler. Buna rağmen Tyrande, Malfurion’un teorisindeki bilgeliği gördü ve Cenarius’u ve yoldaşlarını, Azshara’nın tapınağına saldırmaya ve Kuyu’yu herkesin iyiliği için kapamaya ikna etti.

Özgür Yıldız tarafından wowwiki.com kaynak alınarak Türkçe'leştirilmiştir. İzinsiz kopyalanamaz.