3 Şubat 2015 Salı

#3 - Mitler - Bölüm 3

Uyanan Dünya ve Sonsuzluk Kuyusu

Bu bölüm Wetlands’deki Deepwater Tavern’de, Stormwind’deki Royal Library’de ve Tanaris’teki Tavern of Time’da bulunan “The Waking World and the Well of Eternity” isimli kitaptan alınmıştır.


“Orklar ve İnsanlar İlk Savaş’ta karşı karşıya gelmelerinden on binlerce yıl önce, Azeroth dünyası denizin çevirdiği tek bir dev kıta halindeydi. Kalimdor olarak bilinen bu kıta, uyanan dünyanın vahşi elementleri arasında hayatta kalmak için rekabet eden, bir grup farklı ırk ve yaratıklara ev sahipliği yapıyordu. Karanlık kıtanın merkezinde göz kamaştırıcı enerjilere sahip gizemli bir göl bulunuyordu. Sonraları “Sonsuzluk Kuyusu” olarak adlandırılan göl, dünyanın sihirli ve doğal gücünün de gerçek kalbiydi. Dünyanın ötesindeki sonsuz Muhteşem Karanlık’ın güçlerini alan Kuyu, mistik bir kaynak gibi davranarak, güçlü enerjilerini dünyanın dört bir yanına, şaşılacak hayat biçimlerinde hayatı beslemek için yayıyordu.


Sonsuzluk Kuyusu (Well of Eternity)
Zamanla ilkel bir insansı kabile, dikkatli bir şekilde büyüleyici gölün kıyılarına gelmişti. Kuyu’nun ilginç enerjileri tarafından çekilen bu yabani, göçebe insansılar, Kuyu’nun huzur verici kıyılarında küçük evler inşa ettiler. Bir süre sonra Kuyu’nun kozmik gücü, kabileyi etkiledi ve onları güçlü, bilge ve neredeyse ölümsüz kıldı. Kabile kendi ana dillerinde “yıldızların çocukları” anlamına gelen Kaldorei ismini aldı. Gelişen toplumlarını kutlamak için gölün çevresinde muhteşem binalar ve tapınaklar inşa ettiler.


Kaldorei (Night Elves)
Kaldorei, ya da sonradan bilinecekleri isimleriyle Gece Elfleri, Ay Tanrısı Elune’ye taptılar ve kendisinin gün boyunca Kuyu’nun ışıldayan derinliklerinde uyuduğuna inandılar. İlk gece elfi rahip ve kâhinleri, Kuyu’yu doyumsuz bir merakla araştırdılar. Gece elfleri, toplumları büyüdükçe, Kalimdor’u keşfettiler ve diğer sakinleriyle karşılaştılar. Onları durduran tek yaratıklar, kadim ve güçlü ejderlerdi. Bu muhteşem yılansı yaratıkları genellikle inzivaya çekilmişlerdi, ancak bildikleri toprakları potansiyel tehditlerden korumak için ellerinden geleni yaptılar. Gece elfleri, ejderlerin dünyanın koruyucuları olduğunu keşfetmiş, ejderlerin ve onların gizemlerinin rahatsız edilmemesinin en mantıklı hareket olduğunu kabul etmişlerdi.


Gece elflerinin merakı, onların bir grup güçlü varlıkla karşılaşması ve dost olmasına neden oldu. Bunlardan biri de ilkel ormanların güçlü yarı tanrısı Cenarius’tu. Cömert Cenarius, meraklı gece elfleriyle giderek yakınlaştı ve zamanının büyük bir bölümünü onlara doğal dünya hakkında bilgiler öğretmekle geçirdi. Huzurlu Kaldorei, Kalimdor’un yaşayan ormanlarıyla arasında güçlü bir empati kurdu ve doğanın ahenkli dengesiyle mutlu oldu.


Cenarius
Sonsuz çağlar geçtikçe, gece elflerinin uygarlığı hem alan hem de kültürel anlamda genişledi. Tapınakları, yolları ve evleri, karanlık kıtanın genişliği üzerine yayıldı. Gece elflerinin güzel ve yetenekli kraliçesi Azshara, Kuyu’nun kıyısına, hizmetkârları ve mücevherle döşenmiş holleriyle büyük ve ihtişamlı bir saray yaptırdı. Quel’dorei veya Soylu Doğanlar olarak nitelendirdiği hizmetkârları, onun her emrine uydular ve kendi ırklarından geri kalanlardan daha muhteşem olduklarına inandılar. Her ne kadar Kraliçe Azshara, tüm gece elfleri tarafından seviliyor olsa da, Soylu Doğanlar, geri kalanlar tarafından gizlice kıskanılıyor ve hoşlanılmıyorlardı.


Quel'Dorei
Sonsuzluk Kuyusu’na karşı rahiplerin merakını paylaşan Azshara, Soylu Doğanlar’a Kuyu’nun gizemlerini ve dünyadaki gerçek amacını ortaya çıkarmayı emretti. Soylu Doğanlar, kendilerini işe gömdüler ve Kuyu’yu durmadan araştırdılar. Zamanla Kuyu’nun kozmik enerjilerini işleme ve kontrol etme yeteneğine sahip oldular. Soylu Doğanlar, deneyleri ilerledikçe yeni buldukları bu güçleri kendi zevklerine göre yaratmak veya yok etmek için kullanabileceklerini fark ettiler. Dikkatsiz olan Soylu Doğanlar, ilkel sihirle karşılaştılar ve onun egemenliğine kendilerini adadılar. Buna rağmen bu sihrin, eğer sorumsuzca kullanılırsa, çok tehlikeli olacağını kabul ettiler. Azshara ve Soylu Doğanlar, bu büyü güçlerini dikkatsizce kullanmaya başladılar. Cenarius ve gece elfleri bilgeleri, böylesine dengesiz bir büyü sanatıyla oynamanın tek sonucunun bir felaket olacağını söyleyerek uyarıda bulundular. Buna rağmen Azshara ve takipçileri, inatçı bir şekilde ortaya çıkan bu güçlerini geliştirmeye devam ettiler.

Kraliçe Azshara
Güçleri geliştikçe, Azshara ve Soylu Doğanlar’da belirgin bir değişiklik oluştu. Kibirli ve uzak olan bu üst seviye, diğer gece elflerine karşı duygusuz ve zalim olmaya başlamıştı. Azshara’nın bir zamanlar hayran eden güzelliğine karanlık bir perde çekilmişti. Kendisini sevdiklerinden uzaklaştırmaya ve sadece güvendiği Soylu Doğan rahipleriyle görüşmeye başladı.

Zamanının çoğunu şamanizmin ilkel sanatını araştırmakla geçirmiş olan Malfurion Stormrage ismindeki genç bir bilge, korkunç bir gücün Soylu Doğanlar’ı ve sevdikleri kraliçelerini çürüttüğünden şüphe etmeye başladı. Karşısına çıkacak olan kötülüğü düşünememesine rağmen, gece elflerinin hayatlarının sonsuza def değişeceğini biliyordu…” 

Kadimlerin Savaşı

Bu bölüm, Scarlet Monastery’deki The Athenaeum’da, Darnassus’taki Craftsmen’s Terrace’da, Stormwind City’deki The Park’taki tavernada bulunan “The War of the Ancients” isimli kitaptan alınmıştır.


“Soylu Doğanlar’ın büyüleri dikkatsizce kullanması, Sonsuzluk Kuyu’sundan çıkan enerji dalgalarının Büyük Karanlığın Ötesi’ne gitmesine neden oldu. Akmakta olan bu enerji dalgaları, korkunç uzaylı zihinlar tarafından hissedildi. Tüm hayatın Büyük Düşmanı, Dünyaların Yıkıcısı Sargeras, bu güçlü dalgaları hissetti ve enerjinin kaynağına doğru çekildi. Azeroth’un bu ilkel dünyasını gizlice gözetleyen ve Sonsuzluk Kuyusu’nun sonsuz enerjisini hisseden Sargeras, doyumsuz bir açlık tarafından ele geçirilmişti. İsimsiz Boşluk’un büyük karanlık tanrısı, bu yavru dünyayı yok etmeye ve enerjilerini almaya karar verdi.

Sargeras, devasa Yanan Lejyon’unu topladı ve hiçbir şeyin farkında olmayan Azeroth’a ulaştı. Lejyon, evrenin uzak köşelerinden getirilen milyonlarca inleyen iblisten oluşuyordu ve bu iblisler zafer için açlık çekiyorlardı. Sargeras’ın komutanları Archimonde the Defiler ve Mannoroth the Destructor, şeytani kölelerini saldırıya hazırladılar.

Kendi sihrinin onu kendinden geçirmesiyle şaşkına uğramış olan Kraliçe Azshara, Sargeras’ın inkâr edilemez gücüne yenik düştü ve kendi dünyasına girmesine izin vermeyi kabul etti. Hatta onun Soylu Doğan uşakları bile kendilerini büyünün inkâr edilemez yıkımına vererek Sargeras’a kendi tanrıları olarak tapmaya başladılar. Soylu Doğanlar, Lejyon’a olan bağlılıklarını göstermek için kraliçelerine, Sonsuzluk Kuyusu’nun derinliklerinde geniş ve dönüp duran bir geçit açmakta yardım ettiler.


Saldırıya uğrayan Sonsuzluk Kuyusu
Sargeras tüm hazırlıklarını tamamladığında, Azeroth’un yıkıcı istilasına başladı. Yanan Lejyon’un savaşçı iblisleri dünyaya Sonsuzluk Kuyusu’ndan geçerek saldırdılar ve gece elflerinin uyuyan şehirlerini kuşattılar. Archimonde ve Mannoroth tarafından yönetilen Lejyon, Kalimdor’un topraklarına yayıldı ve geride sadece kül ve keder bıraktı. İblis büyücüler, Kalimdor’un tapınaklarının zarif kulelerine yağan cehennemlik göktaşlarına benzeyen yakıcı şeytanları çağırdılar. Doomguard olarak da bilinen yakan ve kan akıtan bir grup katil, Kalimdor’a saldırdı ve yollarına çıkan herkesi katletti. Vahşi ve şeytani felhound sürüleri, kırsallarda rakipsiz bir şekilde yıkıp geçti. Buna rağmen cesur Kaldorei savaşçılari, kadim vatanlarını savunmak için saldırdılar. Lejyon’un acımasız saldırısının öncesinde, topraklarını santim santim vermeye zorlandılar.


Kuşatılmış insanlarına yardım bulma görevi Malfurion Stormrage’e düşmüştü. Soylu Doğanlar’ın sihrini kullanan Illidan isimli bir kardeşi de bulunan Stormrage, üst sınıftaki artan yozlaşmadan dolayı oldukça sinirliydi. Illidan’ı tehlikeli takıntılarını terk etmeye ikna eden Malfurion, Cenarius’u bulmak ve bir direniş gücü kurmak için yola çıktı. Genç ve güzel rahibe Tyrande, Elune’nin adına kardeşlere eşlik etmeyi kabul etti. Her ne kadar Malfurion ve Illidan, rahibe Tyrande için büyük bir sevgi besleseler de, Tyrande’nin kalbi sadece Malfurion’a aitti. Illidan, kardeşinin Tyrande’ye karşı yeşeren aşkına içerliyor, ancak aşk acısının, sihre olan takıntısının yanında hiçbir şey olmadığını biliyordu.


Sihrin güçlendiren enerjilerinden bağımsız olarak büyüyen Illidan, Kuyu’nun enerjilerini bir kez daha kullanmak için büyüyen açlığını kontrol etmekte zorlanıyordu. Buna rağmen Tyrande’nin sabırlı desteğiyle birlikte kendini dizginlemeyi ve kardeşine inzivaya çekilmiş olan yarı tanrı Cenarius’u bulmakta yardım etmeyi başarıyordu. Hyjal Dağı’ndaki kutsal Moonglade’de ikamet etmekte olan Cenarius, gece elflerine kadim ejderleri bulmakta ve Azeroth’u korumak için kendilerine katılmayı sağlamakta yardım etmeyi kabul etti. Muhteşem kırmızı ejder Alexstrasza tarafından yönetilen ejderler, cesur ordularını iblislere ve onların şeytani ustalarına karşı saldırtmayı kabul etti.

Cenarius, büyülü ormanların ruhlarını çağırarak kadim ağaç-insanlardan bir ordu topladı ve onları cesur bir yer saldırısyla Lejyon’un karşısına çıkardı. Gece elflerinin müttefikleri Azshara’nın tapınağı ve Sonsuzluk Kuyusu’na doğru ilerlerken büyük bir savaş patlak verdi. Malfurion ve yandaşları, yeni buldukları müttefiklerin güçlerine rağmen, Lejyon’un sadece kas gücüyle yenilemeyeceğini farkettiler.

Azshara’nın başkentinin etrafındaki devasa savaş devam ederken, sanrılı kraliçe Sargeras’ın gelişini bekledi. Lejyon’un lordu, Sonsuzluk Kuyusu’ndan yıkılmış dünyaya geçmeye hazırlanıyordu. Onun devasa gölgesi Kuyu’nun yüzeyine giderek yaklaştıkça, Azshara en güçlü Soylu Doğan takipçilerini topladı. Sadece onların büyülerini bir arada bağlayarak, tek odaklanmış bir büyüyle Sargeras’ın geçebileceği kadar büyük bir boyut kapısı yapabilirlerdi.

Savaş, Kalimdor’un yanan topraklarında devam ederken, bazı korkunç olaylar yaşandı. Bu olayın detayları zamanla kaybolmuş ancak bilinen şu ki, Dünya’nın hâkimiyeti verilen dragon Neltharion, Yanan Lejyon’a karşı yapılan savaş sırasındaki kritik bir atakta çılgına dönmüştü. Kara derisi ayrılmaya başlamış, alev ve öfke bu yarıklardan ortaya çıkmıştı. Adını Ölümkanadı (Deathwing) olarak değiştiren Neltharion, kendi ırkına karşı geldi ve diğer beş ejderi savaş alanında uzaklaştırdı.

Ölümkanadı (Deathwing)
Ölümkanadı’nın ani ihaneti o kadar yıkıcı oldu ki, diğer beş ejder hiçbir zaman gerçekten iyileşemedi. Yaralı ve şokta olan Alexstrasza ve diğer kutsal ejderler, ölümlü müttefiklerini bırakmak zorunda kaldı. Malfurion ve yanındakiler, sayıca az kalmıştı ve devam eden katliamdan ucu ucuna kurtulmuşlardı.

Malfurion, Sonsuzluk Kuyusu’nun iblislerin fiziksel dünyayla olan tek bağı olduğunu ve yıkılması gerektiğine inandı. Yandaşları, Kuyu’nun kendi ölümsüzlük ve güçlerinin kaynağı olduğunu bilerek, böyle ani bir karar karşısında dehşete düştüler. Buna rağmen Tyrande, Malfurion’un teorisindeki bilgeliği gördü ve Cenarius’u ve yoldaşlarını, Azshara’nın tapınağına saldırmaya ve Kuyu’yu herkesin iyiliği için kapamaya ikna etti.

Özgür Yıldız tarafından wowwiki.com kaynak alınarak Türkçe'leştirilmiştir. İzinsiz kopyalanamaz.

10 Şubat 2014 Pazartesi

#2 - Mitler - Bölüm 2

Eski Tanrılar ve Azeroth’un Düzenlenmesi

Bu bölüm Undercity’deki Apothecarium’da, Blackrock Depths’in Domicile bölümünde, Darnassus şehrinde, Ironforge’daki Hall of Explorers’da, Wetlands’deki Menethil Harbor’da ve Western Plaugelands’deki Scholomance’te bulunan “The Old Gods and the Ordering of Azeroth” isimli kitaptan alınmıştır.

“Sargeras’ın işlerini mahvettiğinden habersiz olan Titanlar, dünyadan dünyaya dolaşmaya ve uygun bulduklarına şekil verip düzenlemeye devam ettiler. Bu yolculukları sırasında, üzerinde yaşayanların sonradan “Azeroth” olarak adlandıracağı küçük bir dünyaya denk geldiler. Titanlar bu ilkel yeryüzünde ilerlerken, çeşitli düşman doğa güçleriyle karşı karşıya geldiler. Bu doğa güçleri (elementaller), Eski Tanrılar olarak bilinen şeytani yaratıklardan oluşan bir ırka tapıyorlardı. Eski Tanrılar, dünyalarını istilacıların metalik dokunuşlarından korumaya ve Titanlar’ı püskürtmeye yemin etmişlerdi.

Eski Tanrılar’ın şeytani eğilimleri yüzünden rahatsız olan Pantheon, elementallere ve karanlık üstâdlarına karşı savaş açtı. Eski Tanrılar’ın orduları en güçlü elemental komutanları tarafından yönetiliyordu: Ragnaros the Firelord, Therazane the Stonemother, Al’akir the Windlord ve Neptulon the Tidehunter. Bu kumandanların kaotik güçler, öfkelerini dünyanın her yanına götürdüler ve devasa Titanlar’la savaştılar. Elementaller ölümlülerin anlayışının ötesinde güçlü olmalarına karşın güçlerinin toplamı, Titanlar’ı durdurmaya yetmezdi. Elemental lordları birer birer düştüler ve güçleri dağıldı.

Elementaller
Pantheon, Eski Tanrılar’ın hisarlarını paramparça etti ve dört şeytani tanrıyı, dünyanın derinliklerine hapsetti. Eski Tanrılar’ın öfkeli ruhları fiziksel dünyaya bağlı tutan güçleri olmayınca, elementaller farklı bir boyuta hapsolmuş ve sonsuzluğa kadar birbirleriyle rekabet içerisinde kalmışlardı. Elemental’lerin gidişiyle doğa sakinleşti ve dünya barışçıl bir uyuma girmiş oldu. Titanlar tehditin bastırıldığını gördüler ve tekrar işe giriştiler.

Earthen'lar
Titanlar, dünyayı şekillendirmelerine yardım etmek için birkaç ırkı güçlü kıldılar. Sonsuz derinlikteki mağaraları şekillendirmek için, cüce benzeri “earthen”ları sihirli, yaşayan taştan yarattılar. Denizleri yayıp, deniz dibinden toprağı kaldırmak için, muazam ancak kibar deniz devlerini yarattılar. Çağlar boyunca Titanlar, ortada son bir mükemmel kıta kalana kadar dünyayı değiştirip şekillendirdiler. Kıtanın ortasında enerjilerin etrafa yayıldığı bir göl oluşturdular. Adını Well of Eternity (Sonsuzluk Çeşmesi) koydukları göl, dünya için hayatın kaynağı olması için yapılmıştı. Onun güçlü enerjileri, dünyanın kemiklerini eğiterek, toprağın zenginliğinde hayatın kök salmasını sağladı. Zamanla bitkiler, ağaçlar, yaratıklar ve her türden yaratıklar, bu ilkel kıtada gelişmeye başlamıştı. Titanlar’ın son iş gününde alacakaranlık düştüğünde, kıtanın adını “Kalimdor” koydular: “Sonsuz yıldızışığının toprağı”



Dragonflight’ların Görevlendirilmesi

Bu bölüm, Ashenvale’daki Astranaar’da, Ironforge’daki Hall of Explorers’da, Wetlands’deki Menethil Keep’de, The Barrens’daki Ratchet’ta, Brill’deki Gallows’ End Tavern’de bulunan “Charge of the Dragonflights” kitabında yer almaktadır.

“Küçük dünyanın düzene girmesinden ve buradaki işlerinin bitmesinden memnun kalan Titanlar, Azeroth’u terketmeye hazırlandılar. Gitmeden önce bu dünyanın en muhteşem türlerinden Dragonflight’lara, Kalimdor’un mükemmel sükunetini tehdit eden tüm güçlerden koruma görevini verdiler. O çağlarda birçok Dragonflight bulunuyordu, ancak kardeşleri üzerinde baskı kuran sadece beşiydi. İşte bu beşliyi Titanlar, gelişen dünyanın çobanı olarak seçtiler. Pantheon’un üyeleri, güçlerinin bir bölümünü bu liderlere aşıladılar. Bu görkemli ejderler (aşağıda listelendiği gibi) Great Aspects, ya da Dragon Aspects olarak isimlendirildiler.
Aman’Thul, Pantheon’un Büyük Babası, kozmik gücünün bir kısmını dev bronz ejdere, Nozdormu’ya bağışladı. Büyük Baba, Nozdormu’ya zamanın kendisini, kader ve alınyazısının yollarını koruma görevini verdi. Sabırlı ve onurlu Nozdormu, Timeless One olarak bilinmeye başlanmıştı.

Tüm hayatın koruyucusu olan Eonar, gücünün bir kısmını kızıl dev Alexstrasza’ya verdi. Bundan sonra Alexstrazsa, Life-Binder olarak bilinecek ve dünyadaki tüm canlıların güvenliğini sağlamak için gücünü kullanacaktı. Üst düzey bilgeliği ve yaşayan şeyler için sınırsız merhametiyle Alexstrazsa, Dragonqueen oldu ve kendi türünün söz sahibi haline geldi.

Eonar ayrıca, Alexstrazsa’nın küçük kız kardeşi, küçük yeşil ejder Ysera’yı da doğanın etkisiyle kutsadı. Ysera uyanan Yaratılış Rüyası’na (Dream of Creation) bağlı bir şekilde sonsuz bir transa geçti. Dreamer olarak bilinen ejder, dünyayı kendi evreni Emerald Dream’den izlemeye devam etti.

Bilgi saklayan ve usta sihirbaz Titan, Norgannon, mavi ejder Malygos’u kendisinin sonsuz gücünün bir bölümüyle ödüllendirdi. O zamandan bu yana Malygos, Spell-Weaver, sihrin ve gizli iksirlerin gardiyanı oldu.
Dünyayı şekillendiren Titan Khaz’goroth, güçlü siyah ejder Neltharion’a gücünün bir kısmını sundu. Sonradan Earth-Warder olarak bilinen muhteşem Neltharion’a dünya yüzeyi ve derinlerinin hakimiyeti verildi. Dünyanın gücünü vücuda getirdi ve Alexstrasza’nın en büyük destekçisi olarak hizmet verdi.


Titanlar’ın yokluğunda bu beşli, dünyanın savunmasıyla görevlendirildi. Yarattıklarını ejderlerin güvenli korumasında bırakan Titanlar, Azeroth’u sonsuza dek terkettiler. Ne yazık ki Sargeras’ın bu yeni doğan dünyanın varlığını öğrenmesi pek uzun sürmeyecekti…”

#1 - Mitler - Bölüm 1

Titanlar ve Evrenin Yaratılışı

Bu bölüm, Scarlet Monastery Kütüphanesi’nde yer alan “Mythology of the Titans” isimli kitaptan alınmıştır.

“Kimse evrenin nasıl başladığını tam olarak bilmiyor. Bazıları katastrofik bir kozmik patlamanın sonsuz dünyaları –günün birinde muhteşem ve korkunç farklılıklar barındıracak olan yaşam formlarını barındıracak olan dünyalar- Büyük Karanlık’ın boşluğuna fırlattığını düşünüyor. Diğerleri ise evrenin bir bütün olarak her şeye gücü yeten tek bir varlık tarafından yaratıldığına inanıyor. Bu karmaşık evrenin kesin kökenleri bilinmez kalsa da, çeşitli dünyalara denge getirmek ve onların ayak izlerini takip edecek olan varlıklara güvenli bir geleceği garanti altına almak için güçlü bir ırkın ortaya çıkığı açık.



Evrenin en uzak yerlerinden gelen devasa, metalik derili Titanlar, bu yeni doğmuş evreni keşfettiler ve karşılaştıkları dünyalar üzerinde çalışmaya başladılar. Muazzam dağları yükseltip, uçsuz bucaksız denizler yerleştirdiler ve bu şekilde dünyalara şekil verdiler. Gökleri ve hiddetli atmosferleri üfleyerek var ettiler. Bütün bunların hepsi, onların kaostan düzen yaratmak için hazırladıkları derinliği ölçülemez, ileriyi gören planlarının bir parçasıydı. Hatta ilkel ırklara kendi işleri üzerine düşmeleri ve bulundukları dünyalarının bütünlüğünü sağlamaları için imkan tanıdılar.

Pantheon adı verilen üst düzey bir mezhep tarafından yönetilen Titanlar, yaratılışın ilk çağları boyunca Büyük Karanlık’a dağılmış yüz milyonlarca dünyaya düzen getirdiler. Bu inşa edilmiş dünyaları koruyan, iyiliksever Pantheon, Twisting Nether’dan gelen aşağılık yaratıkların saldırı tehditine karşı hazırlıklıydı. Evrenin sayısız dünyasını birbirine bağlayan karmaşık büyülerin göksel bir boyutu olan Nether, sadece hayatı ve yaşayan evrenin enerjilerini bir çırpıda bitirmek isteyen sonsuz sayıda zararlı ve şeytani varlığa da evsahipliği yapıyordu. Herhangi bir şekilde şeytanlığı ve kötülüğü anlayamayan Titanlar, iblislerin bu tehditini bitirmek için bir yol aradılar.

Sargeras ve İhanet

Bu bölüm Ashenvale’de bulunan Astranaar’da, Arathi Highlands’de bulunan Hammerfall’daki handa, Barrens’da bulunan Ratchet’daki handa ve Western Plaguelands’de bulunan The Reliquary of Scholomance’deki “Sargeras and the Betrayal” adlı kitaptan alınmıştır.

“Zaman geçtikçe, şeytani varlıklar Twisting Nether’dan Titanların dünyasına geçmeye başlamış, ilk savunma hattı görevini görmesi için de Sargeras, Pantheon’un en güçlü savaşçısı, seçilmişti. Erimiş bronzdan oluşan asil dev Sargeras, görevini sayısız bin yıl boyunca yapmış, her nerede olursa olsun bu iblisleri bulup yoketmişti. Sargeras, sonsuz zaman boyunca, her ikisi de güç kazanma ve fiziksel evren üzerinde egemenlik kurma amacında olan iki güçlü iblis ırkla karşılaşmıştı.

Sargeras
Şeytani sihirbazlardan oluşan sinsi ırk eredar, büyülerini bir çok dünyayı işgal etmek ve köleleştirmek için kullanıyordu. Bu dünyaların yerli halkları, eredar’ın kötü niyetli güçleriyle birlikte mutasyona uğratılıyor ve iblislere dönüştürülüyordu. Sargeras’ın neredeyse sınırsız olan gücü, kötücül eredar’ı yoketmekten daha fazlasına yeterliydi, ancak Sargeras bu yaratıkların ahlaksızlıkları ve ele geçiren kötülüğü yüzünden rahatsızlık duyuyordu. Böylesine bir kötülüğü anlamakta güçlük çeken muhteşem Titan, sinsice gelişen bir depresyona girdi. Büyüyen huzursuzluğuna rağmen Sargeras, bu sihirbazların evrenini onları Twisting Nether’ın bir köşesine sıkıştırarak uzaklaştırmış oldu.

Sargeras, kafa karışıklığı ve hüznü derinleşirken Titanların düzenini bozma amacındaki bir başka gruplar uğraşmak zorunda kalmıştı: Natherizm. Bu vampirik iblislerden oluşan karanlık ırk (Dreadlord’lar olarak da bilinirler), birçok kalabalık dünyayı, yaşayanlarını ele geçirerek ve onları gölgeye dönüştürerek fethetmişlerdi. Bu hain ve alçak dreadlord’lar, devletlerin birbirine nefret ve güvensizlik duymalarını sağlayarak birbirlerine düşürüyordu. Sargeras, Natherizm’i kolayca yendi, ancak onların bu alçaklığı onu derinden etkilemişti.
Şüphe ve umutsuzluk Sargeras’ın duyularını bozguna uğrattıkça, sadece kendi görevine değil, Titanların düzenli bir evren vizyonuna da inancını yitirmiş oldu. En sonunda ise düzen konseptinin aptalca olduğuna inanan Sargeras, kaos ve günahkarlığın bu karanlık ve yalnız evrendeki tek gerçekler olduğunu düşünmeye başladı. Diğer Titanlar onu bu hatasından döndürmeye ve hiddetli duygularını sakinleştirmeye çalıştılar, fakar iyimser inançları onun için kendilerine hizmet eden yanılgılardı. Sargeras, saflarından sonsuza dek ayrılarak evrendeki kendi yerini bulmak için uzaklaştı. Pantheon onun gidişine üzülmüş olsa da, Titanlar kayıp kardeşlerinin ne kadar uzağa gidebileceğini tahmin edemezlerdi.

Kil'jaeden
Sargeras’ın deliliği onun cesur ruhunun son kırıntılarını da ele geçirirken, yaratılıştaki hatanın kaynağının Titanlar olduğunu düşünmeye başlamıştı. En sonunda Titanların evrende yaptıklarını geri döndürmeye ve tüm fiziksel evreni ateşe atacak, durdurulamaz bir ordu kurmaya karar verdi.

Bir zamanlar asil olan kalbini yozlaştıran bu ahlaksızlık, Sargeras’ın Titan formunu bile bozmaya başlamıştı. Gözleri, saçları ve sakalı ateşte eridi ve metalik bronz teni yarıldığında kızışmış nefretin sonsuz alevi ortaya çıkıyordu.

Öfkelenen Sargeras, eredar ve Nathrezim’in bulunduğu hapisaneleri yıktı ve bu iğrenç iblisleri serbest bıraktı. Bu kurnaz yaratıklar, karanlık Titanın öfkesi karşısında eğildiler ve ona hizmet edebilecekleri her kötü yolda hizmetlerini sundular. Sargeras, güçlü Eredar’lar arasından en iyi savaşçıyı, kötü ruhlu yıkım ordusunu yönetmek için seçti. Evrendeki en karanlık ırkları bulup Sargeras’ın tarafına katmak için Kil’jaeden the Deceiver seçilmişti. İkinci en iyi savaşçı, Archimonde the Defiler ise Sargeras’ın dev ordularını Titan’ın isteğine karşı gelecek olanlara karşı yönetmekle görevlendirilmişti.

Archimonde

Kil’jaeden’in ilk hareketi, vampirik dreadlord’ları korkunç gücüyle köleleştirmek oldu. Dreadlord’lar onun kişisel ajanları gibi evrenin her yerinde çalıştı ve ilkel ırkları, ustaları için yozlaştırıp kendi saflarına kattılar. Bu dreadlord’ların arasında ilki Tichondrius the Darkener idi. Tichondrius, Kil’jaeden’ın mükemmel askeri olarak ona hizmet etti ve Sargeras’ın isteğini evrenin en karanlık köşelerine kadar götürmeyi kabul etti.
Güçlü Archimonde da kendi ajanlarını ortaya çıkardı. Tehlikeli pit lord’larını ve onların barbar lideri Mannoroth the Destrucor’ı çağıran Archimonde, tüm yaşamın yaratılışına karşı savaşan bir seçkin savaşçı ortaya çıkarmaya çalıştı.

Sargeras, ordularının bir araya geldiğini ve kendisinin bütün emirlerini yerine getirmeye hazır olduğunu gördüğünde, öfkeli ordularını Büyük Karanlık’ın sonsuzluğuna gönderdi. Büyüyen ordusuna Burning Legion adını taktı. O günden bugüne korkunç Burning Crusade’in evrende kaç adet dünyayı ele geçirip yakıp yıktığı halen belirsiz.

Özgür Yıldız tarafından wowwiki.com kaynak alınarak Türkçe'leştirilmiştir. İzinsiz kopyalanamaz.